Hayat bazen insanı beklenmedik yollara sürükler. 55 yaşındaki Ali Yılmaz, 2 yıl boyunca bir mağarada yaşamayı tercih etti ve bu süreçte kendine özgü bir hayat tarzı geliştirdi. İstanbul’un karmaşasından uzaklaşıp doğanın kollarına sığınan Yılmaz, son zamanlarda çeşitli nedenlerden dolayı mağaradan taşınmak zorunda kaldı. Ancak, bu kararını vermeden önce, yaşadığı süre boyunca kazandığı deneyimleri ve mağaranın ona sağladığı huzuru anlattı. İşte Ali Yılmaz’ın hayatından kesitler ve taşınma sürecindeki hisleri.
Ali, doğanın içinde yaşamanın ona ne kadar huzur verdiğini dile getirdi. “Mağaram mükemmeldi, bol oksijenliydi ve huzurluydum," diye anlatıyor yaşadığı duyguları. Büyük şehirlerin gürültüsünden uzak, yalnız bir yaşam sürmek istemiş. İki yıl süresince sabahları kuş sesleriyle uyanan Ali, gece yıldızların altında uyumanın keyfini de çıkarmış. Mağaranın içi doğal bir soğutucu görevi gördüğünden, yaz aylarında bile serin kalmış. Bu doğal şartlar, onu sadece fiziksel olarak değil, ruhsal olarak da yenilemiş.
Ali, mağara hayatı boyunca kendine birçok hobi edinmiş. Doğayla içiçe olmanın bir sonucu olarak farklı bitki türleri tanımış, küçük bir bahçe bile kurmuş. Burada sebze ve meyve yetiştirmenin yanı sıra, yürüyüşe çıkarak yeni yerler keşfetmekten de büyük mutluluk duymuş. Ayrıca, bu dönemde yazdığı günlükler, bir nevi kendi yaşam felsefesini oluşturmasına yardımcı olmuş.
İki yıl boyunca birçok insan, Ali’nin bu yaşam terzini sorgulamış. “Nasıl burada yaşarsın? Soğuk değil mi? Temiz su nereden buluyorsun?” gibi birçok soru yöneltilmiş ama Ali bu soruların hepsine pozitif bir yanıt vermiş. Doğayla iç içe olmanın sağladığı avantajları her fırsatta anlatmış. Ancak her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi, Ali’nin de mağara hayatı sona erdi. Bu sonun sebepleri arasında, yaşının getirdiği fiziksel zorluklar ve dış dünyayla olan bağlantısının azlığı bulunuyor. Ailesi, Ali’nin mağarada uzun süre kalmasını istememiş ve "Yanında olmalıyız" diyerek onu ikna etmek zorunda kalmış.
Ali, yeni bir hayata adım atarken duygusal olarak karmaşık duygular içindeydi. Bir yandan yeni bir başlangıcın heyecanını hissederken, diğer yandan geride bıraktığı mağaraya ve yaşadığı anılara duyduğu özlem içindeydi. “Taşınmak zor olsa da, bu değişiklik hayatımın bir parçasıydı,” diyor Yılmaz. “Her ne kadar huzurlu bir yaşam sürmüş olsam da, ailemle birlikte olmak ve sosyal bir hayata geri dönmekte bir o kadar önemli.”
Yeni evinde, eski alışkanlıklarından bazılarını sürdürebileceğini belirten Yılmaz, doğayla olan bağını da koparmak istemediğini vurguluyor. Günlük yürüyüşleri, bitki yetiştirme ve yazma tutkusuyla yeni hayatına uyanmaya kararlı. Mağara hayatının ona kattığı değerleri, şehir yaşamına entegre etmeye hazırlanıyor. Ali Yılmaz’ın bu hikayesi, birçok insana, doğanın ne denli önemli olduğunu ve huzurun belki de en basit yerlerde bulunabileceğini hatırlatıyor.
Sonuç olarak, Ali Yılmaz’ın mağaradaki yaşamı ve sonrasında yaşadığı değişim, pek çok insan için ilham kaynağı oldu. Doğada geçirilen zamanın önemi bir kez daha gözler önüne serildi ve şehir yaşamının getirdiği stresin son derece yıpratıcı etkilerinin farkında olmak gerektiği vurgulandı. Ali’nin bu iki yıllık süreci, yalnızca bir yaşam tarzı değişikliği değil, aynı zamanda bir ruhsal yolculuk olarak da dikkat çekiyor.